30 Eylül 2007 Pazar

Kalemim kırıldı yar, bu masal noktasız artık..

Yorgunum, ağzımdan düşürdüğüm son-baharla,
kendime sürgün yitik adreslerden geliyorum.

Dinle bak; kavgalarımı susturdum.
Kundaklanmış sığınaklarımdaki bitap vurgunlarımı dağıttım.
Tedirginim; hasretin voltasında gölgesiz kaldım.
Adın yitik, sesin yitik, mevsimin yitik…

Ölüme rehin ömrümün sağanak kayıplarını,
ruhsuzluktan acuze bedenimin arka sokağına astım.
Nerede, nereye esir bilmem avuntum yitik…

Kısır sancılı düşler vurulur bileklerime.
Sen gitmeler topladın ceplerine, ben intiharlar dilime.
Sen düşler sattın aşka, ben korkular yalnızlığa.

Görmedin; ayrılığın satırbaşında, son damla mavi gözyaşıma düşürdün gözlerini.
Düştükçe yandım, yandıkça kanadım, kanadıkça sana çoğaldım.
Her çoğalmamda kendime eksilen sen yanımla aşka çattım.

Ben gözümü ölüme açtım, önüme sen uzandın.
En çok sen kesilmiş soluğumdan asıldım.
Bilmedin; vakitsiz gitmelerine tökezlerken sol yanım,
ben çocuk yanımın ayrılık yaşındaydım.
Biraz durgun, biraz yorgun, biraz yabancılaşmıştım.

Sür beni şimdi yörüngesi kendi içinde kayıp kentinin yedi tepesinden.
Zehir zemberek intizar kokulu soluğuna kat hadi.
Artık; ne ucu yanık ayrılık yaşıma, ne dilime mahkûm müebbet suskunluğuma,
ne de hüküm giymiş zamanda eksilen “sen” hücrelerime uğramam bir daha…

Kalemim kırıldı yâr, bu masal noktasız artık.
Adın dilimde kırık, adın içimde kırgınlık, adın gölgemde...

Hiç yorum yok: